Yürümeye başlamadan önce hiçbir zaman kendimize "Acaba adımımı hangi açıyla atmalıyım?", "Şöyle basarsam dengemi kaybeder miyim?", "Şu engeli aşmak için ayağımı ne kadar yukarı kaldırmalıyım?", "Çok kaldırırsam düşer miyim?"gibi sorular sormayız. Çünkü yürümek, daha çok küçük yaşlardan itibaren bizim için her zaman çok basit bir işlem olmuştur. Ancak bizim rahatlıkla başardığımız “yürüme hareketi”, gerçekte son derece kompleks yaratılmış bir sistemin işlemesi sonucunda gerçekleşir. Yürüme ve hareket kabiliyeti insan vücudunda en ince detayına kadar özel olarak yaratılmıştır. Yalnızca insanda değil bütün canlılarda, yürümek için yaratılmış olan sistemler tüm özellikleriyle Allah'ın yaratma sanatındaki sonsuz kudreti bizlere göstermektedir.
Tonlarca Ağırlığı Kaldırabilen İskelet Sistemimiz
Yürümenin ilk şartı vücudu taşıyan özel bir sistemin var olmasıdır. Vücudumuzdaki taşıyıcı sistem, diğer organları taşıyabildiği gibi ekstra yükleri ve zorlanmaları da kaldırabilir. Örneğin; uyluk kemiği, dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Ancak iskelet sistemimizin özellikleri bundan ibaret değildir. Kemiklerin ana görevi vücudu taşımaktır. İnsan vücudunun ağırlığının yaklaşık %20'sini kemikler oluşturur. Yani 16 kilogram ağırlığında kemik, 80 kilo ağırlığında bir insan bedenini taşır. Atılan her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır. Peki, bu yapıyı, bu kadar kuvvetli kılan nedir? Sorunun cevabı kemiklerin eşsiz yaratılışında gizlidir.
Katı Çelikten Daha Sağlam Kemik Yapısı…
… İnsanoğlunun kullandığı en sağlam ve kullanışlı malzemelerden biri çeliktir. Çünkü çelik hem sağlam, hem de esnek bir maddedir. Ancak kemikler katı çelikten daha sağlamdır. Üstelik kemik, çelikten 10 kat daha esnektir. Kemikler hafiflik bakımından da çelikten daha üstündür. Çünkü çelik, insan iskeletine kıyasla 3 kat daha ağırdır.
Kemiklerin İçi Tamamen Dolu Olsaydı
… Kemiklerin iç yapısı, insanların binalarda ve köprülerde kullandığı kafes yapı sistemine benzer. Kemiklerin içindeki sistem, insanların geliştirdiğinden çok daha üstün ve karmaşıktır. Bu yapı kemiklerin, hem son derece sağlam, hem de çok hafif olmasını sağlar. Kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, kemikler taşıyabileceğimizden ağır olurdu. Tek bir adım atmak için çok büyük kuvvet ve enerji harcamak zorunda kalırdık. Üstelik içi dolu olan kemikler daha sert ve kırılgan hale gelirdi. Atılan ilk adımda ya da sıçramada hemen çatlar veya kırılırlardı
Ağır Yük Taşıyan Omurga
İnsanın rahat hareket edip yürüyebilmesini sağlayan bir başka yapı, omurgadır. Omurga, "omur" denilen 33 tane küçük yuvarlak kemiğin birbirlerinin üzerine dizilmesiyle oluşur. Bu kemiklerin içine de omurilik isimli çok önemli bir sinirsel iletişim ağı döşenmiştir. İskelet sistemimizde vücudun üst kısmının ağırlığını omurga taşır. Her adım atışımızda omurgamızı meydana getiren omurlar, birbirlerine sürtünecek şekilde hareket ederler. Bu durumda omurların zaman içinde aşınarak yapılarının bozulması beklenebilirdi. Ancak hiçbir zaman böyle olmaz. Omurların arasına yerleştirilmiş olan kıkırdak yapılı diskler otomobil tekerleklerindeki yükü emen amortisörler gibi çalışarak aşınmayı engellerler. Omurganın S şeklinde kıvrımlı yapısı, üzerindeki yükün eşit dağıtılmasını sağlar. Yürümek için attığınız her adımda, vücut ağırlığınız nedeniyle yerden vücudunuza doğru bir tepki kuvveti gelir. Bu kuvvet, omurganın sahip olduğu amortisörler ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekli sayesinde, vücuda zarar vermez
Kemiklere Destek Veren Ayaklar
Yürüme esnasında en önemli görevi üstlenen bölüm ayaklardır. Ayak tabanındaki kavisli şekil vücut ağırlığına karşı, kemiklere destek verecek özelliğe sahiptir. Bu kavisten yoksun olan düz taban kişiler, bu yüzden yürüme zorluğu çekerler. Kemerli yapılar taşıyıcı sistemlere dayanıklı hale getirdiği için insanların yaptığı binalarda ve köprülerde de kullanılır.
Kaslardaki Mikroskobik Motorlar
Yapısı ne kadar mükemmel olursa olsun taşıyıcı sistemin varlığı yürümek için tek başına yeterli değildir. Taşıyıcı sistemi hareket ettirecek bir kas sisteminin varlığı şarttır. Vücudumuzdaki hareketleri sağlayan kaslar, bünyelerinde milyarlarca küçük mikroskobik motor barındırırlar. Bu söz konusu motorlar, "kas liflerimiz"dir. Vücudunuzda 6 milyardan fazla motor vardır. Bu küçük motorlar bize su içirir, araba kullandırır, yürütür, konuşturur, kalbimizi attırır, gözümüzü kırptırır, nefes aldırır, yemek yedirir, boynumuzu çevirmemizi sağlar.
Kaslar ve Kemikler Birbirine Nasıl Bağlanır?
İnsanın yürüyebilmesi dahası hareket edebilmesi için kasların ve kemiklerin birbirine bağlanmasının da ayrı bir önemi vardır. Kaslar, kemiklere özel bir yapı ile bağlanırlar. Eğer bu bağ şimdikinden daha gevşek olsaydı kemik kastan ayrılırdı. Daha sıkı olsaydı kaslar hareket edemezdi. Şüphesiz bu bağlayıcı dokunun yapısını belirleyen ne kemikler, ne kaslar ne de bu dokuyu oluşturan hücrelerdir. Hücrenin de, dokunun da bir bilinci yoktur. Bu bilgilerin herhangi bir şekilde hücreye yerleştirilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla hücrelere bilgileri yerleştiren, nasıl davranmaları gerektiğini öğreten, kısacası onları yöneten güç, Cenab-ı Allah'a
aittir.
Vücuttaki Hassas Denge Mekanizması
Yürüyebilmenin dahası hareket edebilmenin olmazsa olmaz şartlarından biri de dengedir. Ne kadar mükemmel bir kas ve iskelet sisteminiz olsa da, bu sistem olmadan dengenizi sağlayamazsanız. Tüm bedenimizi her saniye sürekli olarak kontrol eden ve ayarlar yapabilen denge sistemimizin önemli bir parçası iç kulakta yer alır. Bu son derece küçük ve kompleks bir sistemdir. Sistem 6,5 mm çapında içi özel bir sıvı ile dolu kanallar ve bu kanallarda algılayıcı olarak çalışan tüycüklü hücrelerden oluşur. Biz başımızı sağa sola çevirdiğimizde, yürüdüğümüzde ya da herhangi bir hareket yaptığımızda, bu yarım dairelerin içindeki sıvı hareket eder ve tüycükleri titreştirir. Tüycüklerdeki bu titreşim, aynı salyangozda olduğu gibi tüycüklerin bağlı olduğu hücrelerin iyon dengesini değiştirir ve elektrik sinyali üretir. İç kulaktaki labirentte üretilen bu elektrik sinyalleri, labirentten çıkan sinirler aracılığıyla beynimizin arka tarafındaki "beyincik" denen organa iletilir. Beyincik, iç kulaktaki labirentten
gelen bu bilgileri her an yorumlar. Ancak dengeyi sağlamak için başka bilgilere de ihtiyaç vardır. Bu nedenle beyincik, gözlerden ve vücudun dört bir yanındaki kaslardan da devamlı olarak bilgi alır. Tüm bu bilgileri müthiş bir hızla analiz eder ve vücudun yerçekimine göre konumunu hesaplar. Bundan sonra ise, bu hesaplamaya dayanarak, kasların nasıl bir hareket yapmaları gerektiğini belirler. Ortaya çıkan sonuç, kaslara yine sinirler aracılığıyla emir olarak bildirilir. Bu olağanüstü işlemler, saniyenin yüzde biri kadar bile sürmeyen bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Biz de, içimizde gerçekleşen bu mucizenin hiç farkında olmadan rahatlıkla yürür, koşar, en zor sporları yaparız. Oysa bu işlerin tek bir anı için vücudumuzda gerçekleştirilen hesaplamaları kağıda döksek, binlerce sayfa yazmamız gerekecektir.
Robot Teknolojisi Yetersiz Kalıyor
Bugün bilim adamları yaptıkları yoğun çalışmalar sonunda insan gibi iki ayağı üstünde dik olarak yürüyebilen merdiven çıkabilen robotlar yapmayı başarmıştır. Ama bizler bu robotlarla kıyas kabul edemeyecek kadar büyük ve kompleks bir hareket kapasitesine sahibiz. Örneğin yapımları için onlarca mühendisin yıllarca çalıştığı, uğruna yüz milyonlarca dolar harcanarak yapılan bu robotlar, düştükleri yerden kalkamıyorlar. Oysa 2 yaşındaki bir bebek bile kendisinde var olan mükemmel koordinasyon ve denge sistemi sayesinde kendisini toparlayıp ayağa kalkabilir. Çünkü insan bu robotlardan farklı olarak mükemmel bir denge ve koordinasyon sistemine sahip olarak yaratılmıştır. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de insanın yaratılışını şöyle bildirmiştir: “Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tin Suresi, 4)
Eklemler Neden Yağlanmaya İhtiyaç Duymazlar?
Hareketli mekanik parçalar birbirine sürtündüklerinden zaman içinde aşınmaya uğrarlar. Bu nedenle basit bir kapı menteşesinden, araba motoruna kadar her hareketli mekanik sistemde yağlamaya ihtiyaç vardır. Ancak yağlama aşınmayı tam olarak engellemez, yalnızca geciktirir. Gerek yürürken gerekse başka hareketler yaparken vücudumuzdaki eklemler bir ömür boyunca hareket ederler. Buna rağmen hiçbir zaman yağlanmaya ihtiyaç duymazlar. Peki ama nasıl? Bilim adamları yaptıkları araştırmalarda, olayın hayranlık uyandıracak bir sistemle çözüldüğünü gördüler: Eklemlerin sürtünme yüzeyleri, ince ve gözenekli bir kıkırdak tabakasıyla kaplanmıştır ve bu tabakaların altında kaygan bir sıvı bulunur. Kemik, eklemin bir yerine baskıda bulunursa bu sıvı gözeneklerden dışarı fışkırır ve eklem yüzeyinin "yağ gibi" kaymasını sağlar. Yürürken 100'e yakın kas çalışır. Bu kadar çok kas çalışmasına karşın yürüme sırasında harcanan enerji oldukça düşüktür. İnsan vücudunu gelişmiş içinde son derece kompleks devreler barındıran bir bilgisayara benzetebiliriz. Eğer bu devreyi oluşturan elemanlardan bir teki eksik olsaydı ya da yanlış kullanılsaydı bilgisayar çalışmazdı. İnsanın yürüyüşü ve hareket sistemi de bu bilgisayardaki tek bir devre gibidir. Tek başına bu devreyi incelememiz bile insan vücudunun ne kadar büyük bir mucize olduğunu anlamak için yeterlidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder