14 Mart 2009 Cumartesi

Yaşam Dergisi2(Müslümanlar Tevekkülsüz Konuşmalardan Sakınırlar)

Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet Suresi, 33) Müslümanların konuşma üslubunun mükemmelliği ile din ahlakına göre yaşamayan kimselerin konuşma üslubu arasında keskin farklılıklar vardır. Bu farklılıklardan biri de din ahlakından uzak bir ruh halinde yaşayan kişilerin, hoşlanmadıkları bir durumla karşılaştıklarında tevekkülsüz, umutsuz konuşmalar yapmaları ve konuları çözümsüzmüş gibi göstermeleridir. Oysa Kuran ahlakına uygun olan, insanın Allah'ın her an kendisiyle beraber olduğunu, ağzından çıkan her sözü duyduğunu, ahirette O'nun huzurunda hesap vereceğini bilerek ve her durumda O'na tevekkül ederek konuşmasıdır. "Ne yapacağım ben şimdi?", "Nasıl bu hale geldim?", "Neden işler istediğim şekilde gelişmiyor?", "Bu işin içinden nasıl çıkacağım?", "Keşke şöyle yapmasaydım" benzeri ifadeler, Kuran ahlakına uygun olmayan konuşmalardır. Çünkü böyle bir konuşma tarzı, kişinin Allah'ın her şeyi bir kader dahilinde yarattığı gerçeğini unuttuğunu ve içinde bulunduğu olumsuz ve ümitsiz ruh halini gösterir. Bu nedenle de bu umutsuz konuşmalar, çok basit konuları dahi çözümsüz hale getirebilir. Oysa insanlar günlük hayat içerisinde kimi zaman ummadıkları, istemedikleri ya da hoşlanmadıkları olaylarla karşılaşabilirler. Ancak bunların her biri, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle bildirildiği gibi, insanların denenmesi için özel olarak yaratılan durumlardır. Bu nedenle iman edenler, başlarına gelen olay her ne kadar zor ya da olumsuz gibi görünse de, Cenab-ı Allah'a güvenir ve Rabbimiz'in her olayda bir hayır takdir ettiğini bilirler. Bunun sonucunda mümin bir kişinin kalbinde yaşadığı bu güven ve teslimiyet de, Allah'ın izniyle ahlakına ve konuşmasına yansır.
Müslümanların Ümitvar Konuşma Adabı
Bir Müslümanın teslimiyeti ve tevekkülü, konuşmalarından açıkça anlaşılır. Bir an bile olsa yaşadığı olaylar hakkında 'neden ya da niçin böyle oldu?' gibi sözler sarf etmez ve düşünmez. Allah'ın inananlar için herşeyi en güzel ve en kusursuz şekilde yarattığını, olumsuz gibi görünen bir olayın aslında kişiye pek çok yönden hayır getirebileceğini bilerek konuşur. Allah, Kuran-ı Kerim'de "...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetiyle bu durumu insanlara bildirmiştir. Dolayısıyla, aksilik gibi görünen bir olayla karşılaşıldığında samimi bir Müslüman, Allah'ın her şeyi hayır ile yarattığını ve her şeyin hayırlara vesile olacağını düşünür. Konuşmalarına da bu düşüncesi hakimdir. Hiçbir zaman din ahlakından uzak yaşayan insanların "Eyvah, keşke, maalesef, nasıl yaptım böyle bir şeyi?" şeklindeki şikayet eden, tevekkülsüz ve umutsuz üslubunu andıracak ifadeler kullanmaz.
Kuran-ı Kerim'de Tevekküllü Üslup Emredilmiştir
Allah Kuran-ı Kerim'de müminlere, "De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51) ayetiyle zorluklar karşısında nasıl bir üslupları olması gerektiğini bildirmektedir. Yine bir başka ayette ise "Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara Suresi, 156) buyrularak, müminlerin kaderin ve her olayın hayırla yaratıldığının şuurunda olan, teslimiyetli bir üslup kullandıkları haber verilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadislerinde tevekkül ile ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Ebû Hureyre (r.a.) Resûlullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Kuvvetli mü'min, Allah Katında zayıf mü'minden daha hayırlı, (daha üstün) ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah'tan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına birşey gelirse, ''Eğer (keşke) şöyle yapsaydım, şöyle olurdu!'' diye hayıflanıp durma. ''Allah'ın takdiri bu. O, ne dilerse yapar.'' de. Çünkü "eğer (keşke)" kelimesi, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar."” (Müslim, Kader 34. Tercüme: İsmail L. Çakan, Hadislerle Gerçekler, Erkam Yayınları, İstanbul 1990, s.231) Tevekkül edildiğinde, Allah'ın izniyle her şey çok kolaylaşır. Tevekkülsüzlükte ise, hayatın her detayı insanlar için ayrı bir zorluk, ayrı bir sıkıntı ve ayrı bir azaba dönüşür. Başlarına gelen olayların Allah'tan olduğunu düşünmeyen kişiler, karşılarına çıkan tüm aksaklıkları ve sorunları kendilerinin çözeceklerini sanarak müthiş bir sıkıntıya girerler. Oysaki her ne yaparlarsa yapsınlar, Allah dilemedikçe hiçbir konuya çözüm getirmeleri mümkün olmaz. Çözüm bulduklarında, bu da yine ancak Allah'ın emri ile gerçekleşir. Bu nedenle tevekküllü bir insan, tüm çözümleri dener, elinden gelen tüm gayreti gösterir, ancak sonucu yaratacak olanın Allah olduğunu bildiği için, bunları huzur ve rahatlık içerisinde yapar.
Tevekküllü Konuşma Üslubu En Etkili Üsluptur
Tevekküllü konuşma üslubu, önemli bir iman alameti ve dünya üzerindeki en etkili konuşma şeklidir. Bu etkinin gücü ise müminlerin imanlarından ve samimiyetlerinden kaynaklanır. Zira Müslümanların, sözleriyle yaşadıkları birbirini tasdik eder niteliktedir; konuşmaları, gerçekten inandıklarını ve hissettiklerini yansıtır. Bu nedenle de tevekküllü konuşan Müslümanlarla karşılaşan kişiler, çoğu zaman büyük bir hayranlık duygusuna kapılırlar. Tevekküllü konuşma üslubunun bir başka önemli etkisi de, 'insanların kalplerine huzur, neşe ve ferahlık vermesi'dir. Çünkü Allah "...Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28) şeklinde buyurmuştur. Allah'ı unutmadan, O'nun rızasına uygun olarak yapılan her konuşma insanların kalplerine huzur ve neşe verir. Allah'a tevekkül eden bir konuşma üslubunun insanlar üzerinde oluşturduğu bir başka etki ise 'ümidi ve şevki artırması'dır. Hayatlarının her anında Kuran ahlakına uygun bir üslupla konuşan insanlar kendilerine olduğu kadar birbirlerine de sürekli Kuran ahlakına uygun bir telkin yapmış olurlar. Cenab-ı Allah'a güvenmeyi, müminlerin en zor anlarda bile ümitvar olmaları gerektiğini, kaderin en güzel şekilde geliştiğini ve bunlara benzer gerçekleri birbirlerine hatırlattıkları için doğal olarak bu yönlerde güç kazanırlar. Kısacası Müslümanın konuşması, etrafına sürekli hayır ve bereket getiren bir kaynaktır; sadece müminlerin kendi ahiretleri açısından değil, aynı zamanda tüm insanlara yönelik önemli bir ibadettir. Nitekim Allah Kuran'da "güzel bir sözün" insanlar için daimi bir hayır kaynağı olduğunu en güzel örnekle haber vermektedir: Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim Suresi, 24-26) Ümitsizliğe kapılan ve bunu sözleriyle belirten bir kişiye itibar etmek, onu haklı bulduğunu gösteren ifadeler kullanmak da aynı derecede hatalı bir tavırdır. Böyle bir ortamda, ümitsiz konuşmalar yapan kişinin çevresinde bulunan kişiler ona katılmak yerine onu içinde bulunduğu olumsuzluktan çıkartacak şekilde davranmalıdırlar. Tevekküllü bir üslupla Allah'ın her şeyi hayırla yarattığını hatırlatmak bir an gaflete düşen kişilerin Allah'ın izniyle içinde bulundukları yanlış tavrı anlamalarına vesile olacaktır. Cenab-ı Allah, samimiyetlerine karşılık müminlere en güzel, en doğru ve en hikmetli konuşmaları yaptırır. Bu gerçeği bilen bir mümin, bu konuda son derece teslimiyetli ve rahattır. İmanı tam olarak yaşamayan kimseler ise, kalplerinde gizledikleri kötülüğün konuşmalarıyla birlikte açığa çıkmasından tedirgin olurlar. Ancak ne kadar ihtimam gösterirlerse göstersinler, konuşmalarının kendilerini ele vermesine engel olamazlar. Çünkü din ahlakına uygun şekilde konuşmak teknik bir çalışma ya da dikkat sonucunda değil, ancak samimi iman ile kazanılan bir özelliktir. Bu, Allah'ın bir kanunu ve müminlere sağladığı bir kolaylıktır. Kader mutlaka olması gerektiği gibi yani Allah'ın dilediği şekilde gelişir. Bu nedenle "şöyle olsaydı böyle olurdu" gibi yanlış mantıklar öne sürerek hüzne ya da pişmanlığa kapılmak yersizdir. Yaşanan neyse en hayırlısı odur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder