Dua, Cenab-ı Allah’ın Rahman ve Rahim isminin çok üstün bir tecellisi, müminlere çok büyük bir lütfudur. Çünkü insan Rabbimiz’e dua ederek samimi imanını, sevgisini ve korkusunu ifade edebilir. Tek dost ve veli olarak O’na teslim olduğunu, yalnızca O’ndan medet umup O’ndan yardım dilediğini gösterebilir.
Cenab-ı Allah Dua Edenin Duasına İcabet Eder
Sonsuz merhamet, şefkat ve güç sahibi olan Cenab-ı Allah, Kuran-ı Kerim'de insanlara çok yakın olduğunu, Kendisi'ne dua ederek bir şey istediklerinde onların dualarına icabet edeceğini bildirir. Bu konuyla ilgili bir ayette şu şekilde buyrulmaktadır: “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” (Bakara Suresi, 186) Kuran-ı Kerim’de de bildirildiği gibi, Allah, insana çok yakındır, her insanın dileğini, içinden geçirdiklerini, düşündüklerini, bir dostuna söylediklerini, fısıldaşarak konuştuklarını, hatta bilinçaltında taşıdıklarına kadar her şeyi bilir. Dolayısıyla, Cenab-ı Allah Kendisi'ne yönelip dua eden, Kendisi'nden istekte bulunan herkesi duyar. Bu, insanlar için çok büyük bir nimettir.
Her Zaman ve Her Yerde Dua Edilebilir
Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda, Cenab-ı Allah’a dua etmek çeşitli batıl inanç ve hurafelerle zorlaştırılmıştır. İnsanlar, her an Allah’a yönelebilecekleri halde, bunun için özel zamanlar belirlemiş veya çoğu zaman araya aracılar koymuşlardır. Allah bu batıl inançlara karşı insanları şöyle uyarır: “Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer Suresi, 3) Cenab-ı Allah’a dua etmek için çeşitli aracılara gerek olduğunu söyleyen kişiler, aslında din ahlakını zor göstererek insanları doğru yoldan alıkoymaktadırlar. Çünkü “Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf Suresi, 16) ayetiyle bildirildiği gibi, insana en yakın olan, daima Allah’tır. Yani insan dilediği zaman Allah’a yönelebilir, dua ile yardım dileyebilir. Sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz, samimi kalple dua eden kullarının duasına icabet edendir. İnsan Allah’ın varlığını ve yakınlığını hissederek dua etmelidir. Çünkü ancak Allah’ın varlığının farkında olan insan duanın anlamını ve önemini kavrar. Duanın özelliği, Cenab-ı Allah ile kulu arasında özel ve sıcak bir bağlantı kurmasıdır. İnsan tüm sıkıntılarını ve isteklerini Allah’a açar, O’na yakarır ve Allah kulunun isteğine icabet eder, duasını karşılıksız bırakmaz. Dua etmek için özel vakitler beklenmesine, özel dua şekilleri oluşturulmasına da gerek yoktur. Her an, her dakika ve her yerde Allah’a dua edilebilir. İnsan bir yerden bir yere giderken, merdivenden inerken, alışveriş yaparken, yemek hazırlarken, televizyon seyrederken, asansördeyken, bir yerde beklerken, gece yattığı zaman, sabah kalktığında, kahvaltı ederken, araba kullanırken kısacası her yerde ve her zaman Allah’a dua ederek, Allah’tan istediklerini belirtebilir. Bunun için, aklından geçirmesi dahi kafidir, çünkü Cenab-ı Allah insanın sinesinde gizlediklerini bilen, herşeyden haberdar olandır. Mümin, Rabbimiz’in kendisini işittiğini, gördüğünü, düşüncelerini bildiğini bilerek dua eder. Bu nedenle mümin, içinden geçirdiği bir anlık bir düşünceyi bile Rabbimiz’in bildiğini bilerek bu önemli ibadeti, yer, zaman ayırt etmeden istediği şekilde yapabilir. Böyle önemli bir ibadette Cenab-ı Allah’ın verdiği kolaylık mümin için lütuftur.
Dua Ederken Samimi Bir Üslup Kullanmanın Önemi
Dua denilince akla, insanın Cenab-ı Allah’ı zikretmesi, O’na kusurlarını itiraf etmesi, kendisinin ve müminlerin ihtiyaçlarını istemesi, dile getirmesi gelir. Bunun içinse duada Allah’a karşı samimi bir üslup olmalıdır. Cenab-ı Allah’ın azametini hisseden, O’nun azabından korkan ve rızasını kazanmayı isteyen insan, kalbinden gelen samimi ve dürüst ifadelerle O’na yönelir. Aynı şekilde kendini Allah’a teslim etmiş, dost ve yardımcı olarak O’nu benimsemiş olan insan, yalnızca Rabbimiz'den yardım diler. Kuran-ı Kerim’de “...Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah’a şikayet ediyorum...” (Yusuf Suresi, 86) dediği bildirilen Hz. Yakub (as) gibi, tüm sıkıntılarını ve taleplerini sadece O’na söyler, her türlü yardım ve hayrı O’ndan ister. Dua sırasında önemli olan kulun o anki ruh hali, içindeki niyeti, samimiyetidir. Unutmamamız gerekir ki dua, mümin için çok büyük bir nimettir. Mümin yaptığı her işte Cenab-ı Allah’ın yardımını istemeli, O'na için için, yalvara yalvara dua etmelidir. Çünkü imanlı bir insan en zor şartlarda bile, asla ümitsizliğe kapılmadan, Allah’tan güç, kuvvet ve sabır diler. Allah’ın her zaman herşeyin en hayırlısını yarattığını bilerek umutla ve korkuyla yalnızca Allah’a yalvarır. Cenab-ı Allah’tan istediği herşeyin en hayırlı şekilde son bulacağını bilir. Bütün güç Allah’ın elindedir. Birşeyin olup olmaması da yalnızca Allah’ın dilemesine bağlıdır. Mümin bunu bilerek Rabbimiz’e dua ettiği takdirde, Allah o insanın duasına onun için en hayırlısı ve en güzeliyle karşılık verir. Rahman ve Rahim olan Allah, ihtiyaç içinde olan insanların daima Kendisi’ne yöneldikleri takdirde işlerini kolaylaştıracağını şu ayetle bildirir: “Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi’ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.” (Neml Suresi, 62)
Her İşlerinde Allah’a Yönelen Müminler Dünyada ve Ahirette Manen Huzur Bulurlar
Her işlerinde Cenab-ı Allah’a yönelmenin ve sonuçlarını Allah’tan ümit etmenin rahatlığını yaşayan müminler dünya hayatı boyunca -iman etmeyen kişilerin ye’se ve ümitsizliğe düştüğü anlarda bile- umut ve neşelerinden hiçbir şey kaybetmezler. Çünkü, Cenab-ı Allah’a sığınmanın rahatlığını, huzurunu, kalplerine verdiği sevinç ve coşkuyu başka hiçbir yolla elde edemeyecekleri bilirler. Bu da tevazu ve güzel ahlakı yaşamalarını sağlayan ve dünya hayatı boyunca onları daima Allah’a yaklaştıran en büyük nimetlerden biridir. Onlar, dua ettiklerinde, Rabbimiz’e içten yöneldiklerinde ve zorlukla karşılaştıklarında her zaman Allah ile beraber olduklarını bilirler. Rabbimiz’in kendilerini duyup, Kendisi’ne katıksızca yönelen kulları için ebedi ve eşsiz cenneti hazırlamakta olduğuna hiçbir şüpheye kapılmadan iman ederler. Büyük İslam mütefekkirlerinden Bediüzzaman Said Nursi, müminlerin dua ederek Allah’a karşı gösterdikleri bu derin teslimiyeti ve Cenab-ı Allah’a yönelmelerinin kendilerine yaşattığı iç rahatlığını bir sözünde şu şekilde açıklamaktadır: “Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, Birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder, O’nun Kudret Eli herşeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim (ikram edici) Zat var, ona bakar, ünsiyet (arkadaşlık) eder. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah (huzur) duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp “Elhamdülillahi Rabbi’l-alemin” (Alemlerin Rabbine hamdolsun) der.” (Mektubat, s.291)
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Hadislerinde Dua
"İcabetten emin olarak Allah'a dua edin." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 327)
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kime dua kapısı açılırsa, ona rahmet kapıları açılır. Allah'ın en çok sevdiği şey, kendisinden afiyet istenilmesidir. Dua, başa gelen için de, gelmeyen için de faydalı olur. Kazayı ancak dua önler. Onun için, duaya sarılmalısınız." (İbn Ömer radıyallahu anh. Tirmizî)
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kişi, Müslümansa kardeşine arkasından dua ederse, melekler: 'Amin! Aynısı sana da olsun!' derler.'' (Ebû Derda radıyallahu anh. Müslim.) Dua, hiçbir ayrım olmadan insanların tümüne verilmiş bir fırsat, çok büyük bir nimettir. Ancak iman etmeyenlerin büyüklük gururu, onları Cenab-ı Allah’a inanmamaya sürüklediğinden, bu dua nimetinden yoksun kalır ve hayatlarının büyük çoğunluğunu sıkıntı ve acı çekerek, çaresizlik içinde ve umutlarını yitirmiş şekilde geçirirler. Allah’ın rahmetinden uzak yaşantıları ise onların Kuran-ı Kerim’de bildirilen ahlaka uygun yaşamamalarının dünyadaki karşılığıdır. Ancak bu davranışlarının asıl karşılığını ahirette bulacaklardır. Dünyada büyüklenerek dua etmedikleri ve kendi kendilerine zulmettikleri için, ahirette de kendilerine kötü bir son hazırlamış olurlar. “De ki: “Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.” (Furkan Suresi, 77)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder