İnsanın bu dünyadaki en büyük düşmanı olan şeytan, kendisi ile birlikte beraberinde çok sayıda kişiyi de cehenneme sürüklemeye ant içmiştir. Bu hedefi doğrultusunda insanı Cenab-ı Allah’a ibadet etmek, ahirete hazırlanmak gibi asıl düşünmesi gereken konulardan uzaklaştırmaya çalışır. Bu hedefini gerçekleştirmek için de çeşitli tuzaklar kurar. Şeytanın bu düşmanlığından sakınabilmek için, insanın öncelikle yapması gereken; onun yöntemlerini ve tuzaklarını öğrenmek ve bu tuzaklarına karşı hazırlıklı olmaktadır. Hz. Adem (as)'dan beri insanın dünya üzerindeki en büyük düşmanı şeytandır. Kuran-ı Kerim’de bildirildiğine göre şeytan, Hz. Adem (as) yaratıldığında Cenab-ı Allah'a itaat etmemiş ve tüm insanları Allah'ın yolundan saptırmaya ahdetmiştir. Allah, Kuran-ı Kerim'de şeytanın insanları doğru yoldan ayırmak için türlü yollar denediğini, onlara tuzaklar kurduğunu, dünya hayatını süslü ve çekici göstermeye çalıştığını bildirir. Bu nedenle müminlerin dünya hayatındaki imtihanları yalnızca nefisleriyle değil, aynı zamanda bu nefsi kışkırtan, onu saptırmak amacıyla son derece ayrıntılı plan ve tuzaklar kuran, ona sinsice telkinler veren şeytanladır. Kuran-ı Kerim'de "şeytanın fırkası" olarak bildirilen inkarcılar zaten doğru yoldan sapmış ve şeytana tabi olmuş bir kavim oldukları için, şeytanı asıl rahatsız eden müminlerin kararlı imanı ve üstün ahlakıdır. Bu yüzden en çok çabayı ve mücadeleyi, sonsuz bir kin ve kıskançlık beslediği müminleri saptırmak ve onları doğru yoldan çıkararak kendisi gibi cehenneme sürüklemek için sarf eder. Dolayısıyla Müslümanların öncelikle yapması gereken şeytanın yöntemlerini, nasıl mağlup edilebileceğini öğrenmektir. Şeytanın kurduğu tuzakların bilinmesi, onun oyunlarına karşı daha dikkatli olunması için Allah'ın izniyle bir vesile olacaktır.
Şeytanın Başlıca Tuzakları
İnsanları Allah'ın Adını Kullanarak Kandırmaya Çalışır
Öne sürdüğü her fikrin, insanların kalbine fısıldadığı her kötü düşüncenin, vicdanın doğruyu telkin eden sesiyle karşılık bulacağını bilen şeytan, bu duruma karşı farklı bir düzen geliştirmiştir. Gerçek kimliğini ve kötü niyetini gizleyebilmek için kimi zaman insanlara verdiği telkinleri vicdanlarının sesiymiş gibi göstermeye çalışır. Bunun için başvurduğu yöntem ise, onlara "Allah'ın adını kullanarak yaklaşması"dır. Şeytan vicdanen hassasiyet gösterilecek konuları, dini değerleri, insani öğeleri "hayır" adı altında kullanarak insanları kandırır. Yaptırmak istediği kötü bir davranışı, onlara meşru ve makul gösterecek birtakım bahaneler öne sürerek onları tam tersi bir ahlaka yöneltmeye çalışır. Söz konusu kişiler de şeytanın sunduğu bu bahaneleri çevrelerindeki insanlara karşı yaptıkları kötülükleri savunabilmek için samimiyetsizce kullanabilirler. İman eden insanların ise kendilerini yeterli görmelerini, yaptıkları bazı ibadetlerle yetinmelerini, kendilerini beğenip müstağni görmelerini sağlamaya çalışır. Onları güzel ahlaklı olduklarına, ellerinden gelenin en fazlasını yaptıklarına, güçlerinin bu kadarına yeteceğine inandırmaya çalışır. Kalplerinin temiz olmasının yeterli olacağını, Allah'ın kalplerindeki iyi niyeti yeterli görüp onlardan razı olacağını düşündürterek, onları samimiyetsizliğe itmek ister. Etrafa göre iyi olmalarının yeterli olacağını, çoğunlukla kıyaslandığında çok üstün bir ahlaka sahip olduklarını düşündürerek onları gevşekliğe sürüklemeye çalışır. Allah, Kuran ayetleriyle insanları şeytanın bu tuzağına karşı şöyle uyarmıştır: Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6)
Allah'ın Affediciliğini Öne Sürerek İnsanı Günah İşlemeye Teşvik
Eder Allah sonsuz merhamet sahibidir ve tevbe edip Kendisi'nden bağışlanma dileyen her kulunun günahlarını affedebilir. Ama bir insanın, "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemesi samimi bir davranış değildir. Böyle bir ahlakta süreklilik gösteren kimsenin kalbi zamanla katılaşıp duyarsızlaşabilir. Allah korkusuyla hareket etmemek, bu kişiyi daha pek çok kötülüğün içine de sürükleyebilir. Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerim'de "yakında bağışlanacağız" diyerek bile bile günah işleyen kimselerin örneğini vererek, insanları şeytanın böyle bir tuzağına karşı uyarmıştır: Onların ardından yerlerine Kitaba mirasçı olan birtakım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) şu değersiz olan (dünya)nın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar. Kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin kitap sözü alınmamış mıydı Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz? (A'raf Suresi, 169)
Gün İçerisinde İnsanı Olumsuz Düşüncelerle Oyalar
Şeytanın en sık kullandığı tuzaklarından biri, sürekli olumsuz düşünce telkini vermektir. Şeytan bu yöntemle insana her şeyi benzersiz kudret sahibi Allah’ın kontrol ettiğini unutturmayı, onu Cenab-ı Allah’ı anmaktan uzaklaştırarak boş düşünceler içinde oyalamayı hedefler. Allah’ın her şeyi bir kader doğrultusunda yarattığından gafil olan insanlar, hayatları boyunca daha ortada böyle bir durum yokken “Sevdiklerimin başlarına bir kaza veya felaket gelir onları kaybedersem”, “İşimi kaybedersem”, “Çocuğumun geleceği nasıl olacak?”, “Büyük bir doğal felaket olursa” gibi hep endişe ve korku dolu düşünceler içinde yaşarlar. Ancak bunlar şeytanın insana sanki kendi düşüncesiymiş gibi telkin ettiği olumsuz fikirlerdir. Aslında şeytanın gerçek amacı, insanı Allah’a olan tevekkülünden uzaklaştırmak ve kadere iman etmesini engellemektir. Çünkü kadere iman eden bir insan, ortada böyle bir durum yokken karamsarlığa düşmeyeceği gibi, böyle olumsuz gibi görünen bir durum yaşasa dahi başına gelen hiçbir olaydan dolayı üzülmez, ümitsizliğe kapılmaz. Aksine son derece tevekküllü, teslimiyetli ve daima huzurlu olur. İnsanın karşılaştığı zorluklar da, elde ettiği başarı ve zenginlikler de Allah'ın takdiri iledir. Bunların hepsi Rabbimiz’in insanları denemek için kaderlerinde önceden belirlediği olaylardır. Bir ayette bildirildiği gibi, "... Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir". (Ahzab Suresi, 38)
İnsanları Tembelliğe Sürükler İ
nsanların çok büyük bir kısmı tembelliğin kendilerine konforlu bir hayat kazandıracağını zanneder. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü şeytan tembellik yöntemini kullanarak etkisi altına aldığı kişiye dünyada bulunuş amacını unutturmakta ve kişinin düşünmesini engelleyerek onu boş vermişliğe sürüklemektedir. Bu, şeytanın en büyük amacına ulaşmak -kendisiyle birlikte bütün insanları cehenneme sürüklemek- için kurduğu sinsi tuzaklardan biridir. Tembellik, pek çok kişi tarafından "küçük üşengeçlikler" olarak değerlendirildiği için çoğu zaman önemsenmez. Ne var ki bu da şeytanın bir kandırmacasıdır. Çünkü tembellik hem fiziki hem de zihinsel olarak şeytanın oluşturmaya çalıştığı bir etkidir. Bu nedenle her yönden arınılması gereken bir hastalıktır. Tembellik konusu yalnızca insan bedenini ilgilendiren bir konu olarak yani bir yerden bir yere gitmeye üşenmek, bir işi çok uzun sürede sonuçlandırmak, ağırdan almak gibi örnekler dahilinde düşünülmemelidir. Bunların yanı sıra herhangi bir konu üzerinde derin düşünmemek, her zaman kolay olanı seçmek, yenilikler yapmak yerine taklit etmeyi tercih etmek gibi karakter özellikleri ile ortaya çıkan düşünce tembelliği de şeytanın insan ruhunda yarattığı köklü bir bozukluktur.
İş İşten Geçti” Telkini Vermeye Çalışır
İnsan çeşitli sebeplerden dolayı günah işlemişse hemen samimi olarak tevbe edip bağışlanma dilemeli, Cenab-ı Allah'a sığınıp dua etmelidir. Şeytan muhakkak bu arada, “iş işten geçti, artık çok geç; bu kadar günahtan sonra kurtuluş olmaz” gibi çeşitli kışkırtmalarla o kişinin tevbe edip doğru yola yönelmesini engellemeye çalışacaktır. Şeytan bu şekilde insanı, kısa sürede büyük bir çöküşe ve daha büyük günahlara sürüklemek ister. Oysa Kuran ahlakına göre, ne kadar günah işlemiş olursa olsun hatasını fark edip samimi bir kalple Allah'tan bağışlanma dileyen bir kimse, Allah'ın kendisini bağışlamasını umabilir. Bu, Cenab-ı Allah'ın vaadi ve sonsuz merhametinin bir tecellisidir. Kuran-ı Kerim'de Rabbimiz'in kulları üzerindeki merhameti şöyle bildirilmiştir: De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 53–55)
İnsanların Arasına Kin ve Düşmanlık Sokar
Dünya var olduğundan beri süregelen tüm savaşlardan, kavgalardan en sıradan gibi görünen tartışmalara kadar her türlü düşmanlığın arkasında "şeytanın kışkırtmaları" vardır. Kuran ahlakının getirdiği merhamet, adalet, barış ve hoşgörü gibi yüksek değerlerden uzak yaşayan inkarcıların, birbirlerine karşı kin ve düşmanlık beslemeleri son derece doğaldır. Ancak şeytan başka tuzaklar kurarak müminlerin arasına da kin ve nefret sokmaya çalışır. Bu şekilde onları zayıflatabileceğini ve bozulmaya uğratabileceğini zanneder. Allah bu tehlikeye karşı müminleri uyarmış ve çözüm yollarını göstermiştir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)
Dünya Hayatına Dair Vaadlerde Bulunur
Şeytan insanları kandırmak için, karşısındakine boş vaadlerde bulunur. İman etmeyenler ya da imanları zayıf olan kişiler de bu vaadlere inanırlar. Oysa bu basit bir aldanma değildir. İnsan sonsuz ahiretini, bu boş vaadler sonucunda kaybeder. Bu vaadlerin ortak özellikleri gelip geçici dünya hayatına yönelik olmalarıdır. Şeytan kimi zaman eğlence, ticaret, para, mülk, kimi zaman da daha güzel ve uzun bir hayat, sosyal statü, mevki, saygınlık vaad eder. Ayette bildirildiğine göre "yaldızlı sözler" (Enam Suresi, 112). Ancak sebep her ne olursa olsun şeytana kananlar için sonuç hep aynıdır; sonsuz azap ve cehennem. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir: (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi,120) İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim... (İbrahim Suresi, 22) Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini, rahmetini ve cennetini kazanmayı hedefleyen bir mümin, geçici dünya hayatına ait bir vaadi elbette ciddiye almaz. Çünkü yeryüzünde ulaşacağı herhangi bir makam, kazanacağı herhangi bir mülk veya sahip olacağı herhangi bir nimetin gerçekte önemi yoktur. Bunlar ancak çok kısa bir süre varlığını koruyacak, ölümle beraber yok olup gidecektir.
Samimi İman Sahipleri İçin Şeytanın Tuzakları Zayıftır
Şeytanın tuzaklarından haberdar olmak, kuşkusuz tüm müminler için çok önemlidir. Ancak müminlerin unutmaması gereken Kuran-ı Kerim'de bildirilmiş önemli bir sır vardır: Bu, insanın kendisine gelen vesveseden nasıl kurtulacağıdır. Şeytanın fısıldadığı kuruntular her ne olursa olsun, müminler Allah'ın gösterdiği bu yola uyduklarında, şeytan onlara etki etmeyecektir. Allah, şeytana karşı müminlere şu önemli sırrı haber verir: "Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir." (Araf Suresi, 200–201) Ayetlerde görüldüğü gibi, müminler şeytandan gelen vesveselere karşı çok dikkatlidirler. Uzun uzun oturup ondan gelen vesveseleri düşünerek vakit kaybetmez, söz konusu vesveselerle Allah'ın razı olmayacağı, bir mümine yakışmayacak sıkıntılı, hüzünlü, korkulu bir ruh haline girmezler. Bir sıkıntı, Kuran ahlakına uygun olmayan bir düşünce hissettiklerinde hemen Allah'a sığınır ve Kuran ayetlerini düşünürler. Rabbimiz’ın vaadinin bir tecellisi olarak da bu düşüncenin Allah'ın hoşnut olmayacağı şeytandan gelen bir vesvese olduğunu anlar, şeytanın fısıldamalarından kurtulurlar. Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6) De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 53–55)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder